21.01.2014

İşte Tarihi binaların sağlamlık sırrı


Tarihi binaların sağlamlık sırrı ‘Küfeki taşı’nda gizli...

Günümüzde beton ömrü 50-100 yıl ile ölçülürken, binlerce yıl önce inşa edilen eserler halen ayakta. Tarihi binaların sağlamlık sırrı ‘Küfeki taşı’nda gizli...

    Taş deyip de geçme! Yerde değersiz gibi duran bir taş, iyi bir ustanın elinde yüzyıllara meydan okuyan bir şaheser olabilir. Taş, köprülerde hasretleri bitiren bir kavuşma vesilesi. Kervansarayda hasretle beklenen yolcuya yoldaş… Ya da bir çeşmede âşıklara sırdaş. Kimi zaman da kavuşamadan ölen aşığa mezar taşı…
     
    Bir medeniyetin en önemli göstergelerinden biri hiç kuşkusuz bıraktığı eserleridir. Ruhsuz görünse de taşlar bizim nerelere ait olduğumuzu, nerelerden geldiğimizi, neler yaptığımızı ve medeniyetimizin büyüklüğünü bize gösteren önemli unsurlardan birisidir.
     
    İnsanoğlunun taşla münasebeti çok eskilere dayanır. İnsanlık mirasının kadim izlerini hep taş üzerinden izlemişiz. Taş,  insanlık tarihine ışık tutmuş,  devirlere adını vermiş, sanatın ortaya çıkmasına ön ayak olmuş ve yazılı ilk kaynakları öğrendiğimiz,  insanlık için önemli bir madde.  İnsanoğlu taşla yüzyıllardır medeniyetler inşa etmiş. Taş, mimariye, sanata ve estetiğe temel olmuş, şekil vermiş.
     
    Şimdi bu taşlardan birisi olan, özellikle İstanbul’a siluet kazandıran, İstanbul’a armağan bir taştan, Küfeki taşından bahsedeceğiz. İlk başlarda yumuşak huylu olmasına bakmayın,  zamanla o kadar güzel sertleşiyor ki sertlik hiçbir şeye bu kadar yakışmamıştır. İnsan gibi yedisinde edindiği huy yetmişinde çıkmıyor. Ağaç gibi yaşken eğiliyor.
     
    Medeniyetler inşa eden bir taş
     
    Küfeki taşı, Roma ve Bizans döneminde kullanılmaya başlanan; Osmanlı'nın, özellikle de Mimar Sinan'ın elinde zirveye ulaşan, Dünya’da "İstanbul taşı", Osmanlı’da ise “Bakırköy Taşı" olarak bilinen ve 2 bin 2 bin 500 yıl gibi uzun bir zaman ayakta kalabilen tek taştır. Küfeki taşı yatakları İstanbul’un batısında Davutpaşa, Bakırköy- Sefaköy (Yeşilköy, Şirinevler, Merter, Haznedar) arasındaki sahada İstanbul’dan Küçükçekmece'ye doğru uzanan neojen oluşuklar arasında yer almaktadır. Bu bölgede yüzyıllardır işletilen ocaklardan İstanbul, Trakya ve civar illerin yapı taşı gereksinimi karşılanmıştır. Evliya Çelebi'nin bu konudaki açıklaması şöyledir: "Edirnekapı dışında Davutpaşa bahçesi yakınında 7 yerde taş madeni vardır ki; böyle bir Allah yapısı hiçbir diyarda görülmemiştir. Bin yıldan beri günümüze kadar her gün bin deve, eşek, katır taş taşıdığı halde sanki deryada katre güneşte zerre miktarı azalmamıştır. Çünkü Allah’ın emriyle her gün havadan bitmektedir. Ayasofya’nın yapılması için hızır getirdiğinden hızır madeni derler. Güzel koparılması kolay bir makbul taştır."
     
    İstanbul camilerinin ve birçok tarihi mimarinin beyaz taş malzemesi olan Bakırköy küfekisi, artık Bakırköy’ün ve birçok küfeki taşı çıkan yerin yerleşim merkezi olması ve ocakların kapanması nedeni ile bulunamıyor. Günümüzde bu çoklukta olmasa da İstanbul çevresinde hala ocaklar mevcut.
     
    Bunca yapıda, sanat eserinde kullanılmasının nedeni neydi?
     
    Kullanımı gibi ismi de eskilere dayanıyor: Küfeki ya da Köfeki... Kökeni Yeni Yunanca kufaki “Ponza taşı veya talk” sözcüğünden alıntıdır. Eski Yunanca koupholithos “bir tür hafif ve süngersi taş” sözcüğüyle eş kökenlidir. Bu sözcük Eski Yunanca kouphos “kof, hafif” sözcüğünden türemiştir. Günümüzde çabuk kırılan taş, sünger taşı, gevrek, yumuşak, kof manalarına gelmektedir. Camiden medreseye, saraydan yalıya, köprüden su yoluna, handan kervansaraya, türbenden mezar taşına çeşmeye ve daha birçok eserde kullanılan eşsiz bir taş…  Peki “Küfeki” taşının bunca yapıda, sanat eserinde kullanılmasının nedeni neydi? Neydi bu taşı cazip ve eşsiz kılan şey?
     
    Küfeki taşının Roma, Bizans ve Osmanlı döneminde mimaride ana malzeme olmasının birçok nedeni var. Özelliklerine geçmeden sağladığı avantajlardan kısaca bahsetmek gerekirse: Öncelikli avantajı üç imparatorluğun da başkenti olan İstanbul’dan çıkarılıyor olması. Yataklarının İstanbul’da olması, Ağırlığının diğer taşlara oranla az olması. Ocaktan çıkarma ve nakliye kolaylığı ekonomiklik ve zaman tasarrufu sağlamış.  Sağladığı diğer kolaylıklar ise, ocaktan çıktığında yumuşak olması ve kolay şekil alması nedeniyle yüksek üretim hızına sahip olunması. İstenilen boyutta işlenebilmesi. Ayrıca oyma yapılabilmesi birçok alanda kullanılmasına olanak sağlamış. Modüler eleman oluşturma kolaylığı. Kullanım çeşitliliği. Uzun zaman ayakta kalma özelliği (2 bin-2 bin 500 yıl). Harçla (Horasan harcıyla ve diğer harçlarla) kimyasal üniformluk göstermesi, adaransın kenetlenmenin yerinde sağlanması ve daha birçok kolaylık taşı ön plana çıkarmış...
     
    Yıllar geçtikçe mukavemeti daha da artıyor
     
    Küfeki taşının bilinen ve halihazırda keşfedilmeyi bekleyen birçok özelliği var. Organik tortul taş olan Küfeki, kalker, silis ve fosil (istiridye ve midye gibi) çökeltilerinden oluşmuştur. Açık bej, açık sarı, gri tonlarda, ince taneli ve kumlu görünümde, fosilli, boşluklu ve kristalli, kompakt bir taştır. Ocaktan çıkmadan önce yumuşaktır. Bu yüzden işlenmesi çok kolaydır. Daha sonra havadaki karbondioksit gazını alarak sertleşir. Bu sertleşme uzun süre devam eder. Yıllar geçtikçe betona nispetle mukavemeti daha da artar ve ömrü 2 bin 500 yıla kadar ulaşır. Küfeki taşının çekme, basınç, kayma mukavemetleri geçen süre içinde artarken oluşumundaki porlar azalmakta ve su, gaz emisyonları ve harici tesirlere karşı direnci artmaktadır. Su içinde bulunması da özelliklerini değiştirmez. Bu da köprülerde, su kemerlerinde, maskemlerde, çeşmelerde v.s. yerlerde kullanılmasını sağlamıştır. Yapısında su mevcuttur, bu suyun bir bölümü uçarken bir bölümü de dış çeperlerden içeriye doğru zamanla gelişen kalınlıkta karbonatlaşmanın sonucunda oluşan katman içinde hapsolmaktadır. Bünyede suyun varlığı dinamik yükler altında yapının taşıma gücüne önemli ilave katkı getirmektedir. Depreme de dayanıklı olan küfeki, üç eksenli gerilme altında (deprem yüklemesi) etkin bir sünek davranış gösterir.
     
    Doğal klima “Küfeki”
     
    Küfeki taşı aynı zamanda klimatik özelliği de olan bir taştır. Yaz aylarında bunaltıcı sıcağı ve kış aylarında dondurucu soğuğu absorbe ederek rahat nefes almanızı sağlar. Ayrıca küfeki taşının 1986 yılında Moskova Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmada nükleer dalgaları geçirmediği de tespit edilmiştir. Küfeki taşının İstanbul Teknik Üniversitesi´nde (İTÜ) yapılan kimyasal analizlerinde kireç, alçı, toz deterjan, pudranın yapımında da hammadde olarak kullanılabileceği tespit edilmiştir. Esas olarak kalker olduğundan ve bazı çıkan madenlerde kireç taşı özelliği taşıdığından günümüzde çimentoda hammadde olarak da kullanılmaktadır.
     
    Adına şiirler, hikâyeler, romanlar hata destanlar yazılan “gülenin değil ağlayanın bile bahtiyar” olduğu şehir. Ne “İstanbul, önünde şair ile arkeologun, diplomat ile tüccarın prenses ile gemicinin, kuzeyliyle güneylinin, hepsinin aynı hayranlık duygusuyla haykırdığı evrensel ve son derece büyük bir güzelliktir. Bütün dünya, bu kentin dünyanın en güzel yeri olduğu düşüncesindedir" diyen Edmondo De Amicis’in ne de “İstanbul biricik ve kıyas kabul etmeyen bir şehirdir. Manzarasının güzelliği asla çizilemez” diyen Alphonse De Lamartine’in sözleri ne de başka bir edibin sözü İstanbul’u anlatmaya yetmiştir.
    İstanbul’un hiç kuşkusuz olağanüstü güzellikte oluşunun en önemli nedeni de silüetidir. Bu eşsiz güzellikteki şehre silüet kazandıran da mimari eserlerdir. Şehirlerin kraliçesi olarak anılan İstanbul tacını küfeki taşına borçludur. Küfeki, Ayasofya’dan Yukarıkapı surlarına, Şehzadebaşı'ndan Selimiye’ye, Topkapı Sarayı'ndan Çırağan’a ve daha aklınıza gelen hemen her yerde yaradanın toprağa ektiği bir tohum gibi bitmiş ve İstanbul’u rengârenk çiçeklerle süslemiştir. Bugün İstanbul, tüm keşmekeşliğine rağmen eşsiz güzelliği ile bizi kendisine bağlamaktadır.
    
    Mimar Sinan’ın elinde kemale eren Küfeki
     
    Mimar ve mimari denince dünyada hemen herkesin aklına ilk gelen isim Mimar Sinan’dır. Dahi mimar, Osmanlı İmparatorluğu’nun birçok yerinde şaheserler inşa etmiş, İstanbul siluetinin başmimarı olmuş ve eserleri hakkında dünyaca ünlü mimarlarca bugüne kadar sayısız araştırma ve inceleme yapılmıştır. Fakat yapılan çalışmalar, eserlerin o dönemdeki şartlarda hem sağlam ve estetik hem de zamanın en üst teknolojik donanımına sahip olduğunu aydınlatmaya yetmemiştir. Bugün de hala birçok yeniliği keşfedilmeyi bekleyen eserleri yüzyıllardır ayakta durmakta, yeni yetme yapılara karşı nispet edercesine şehirlere siluet kazandırmaktadır.
     
    Mimar Sinan "çıraklık, kalfalık ve ustalık eserlerim" dediği sırasıyla Şehzadebaşı, Süleymaniye ve Selimiye’de Küfeki taşını kullanmıştır. Mimar Sinan'ın hem dahi derecesinde büyük bir mimar hem de yüksek derecede bir mühendis mantığına sahip olduğunu biliyoruz. Sinan eserlerini inşa ederken ilginç hesaplamalar, ilginç tasarımlar ve ilginç malzemeler kullanmıştır. Mimar Sinan, Küfeki taşı üzerinde özel araştırmalar yapmış ve kolay işlenme, estetik ve mukavemet gibi özellikleri sebebiyle bu taşı eserlerinde ana yapı malzemesi olarak seçmiştir. Sinan’ın malzeme seçimindeki mühendislik dehası, değişik bakış açılarına dayalı çalışmaların ve disiplinlerin bir arada çalışma gereği her zaman hissedilmiştir. Eserlerinde seçtiği malzemelerin kullanım yerlerini ve sahip oldukları özellikleri çok iyi irdelemiş, yapıyı bir bütün olarak ele alıp tasarım ve sistem içindeki yük artımını kestirirken, Küfeki taşının zaman içindeki kimyasal (caco3), fiziksel (boşluklu yapı) ve mekanik değerlerin iyi yönde değiştiğini gözlemlemiştir. Bu da bize Mimar Sinan’ın, mimarlık ve mühendislik erginliğinin yanı sıra çok kuvvetli sezgisel gücü olduğunu kanıtlamaktadır. Dünya uygarlık tarihine armağan ettiği eserler, bizler için çok önemli gurur kaynağıdır. Küfeki son olarak Sinan Türbesi'nde kemale erer.
     
    Çok zengin bir kullanım alanı var
     
    Sadece dış cephe malzemesi olarak değil, kolay işlenmesi nedeniyle kesme taş ve yoğun bezemeli düzeye kadar değişik ve zengin bir kullanım alanı bulmuştur. Küfeki taşı dahili mekânlarda, döşeme kaplamalarında, kemerlerde, sütunlarda, sövelerde, cumbalarda, harpuştalarda, şöminelerde, bahçe düzenlemesinde, rölyeflerde, taç kapılarda, portal, mihrap ve minberlerde kuş evi, çörten, sadaka taşı gibi estetik, sanat ve zarafet gerektiren eserlerde de çokça kullanılmıştır.
     
    Taş günümüzde de eski eserlerin restorasyonlarında ve yeni binalarda, köşk, villa ve yalılarda, bahçe duvarları, yürüyüş yolları, kamelyalar ve benzeri yerlerde kullanılmaktadır. Biraz da, bu eşsiz taşın mimariye ve estetiğe kazandırdıklarından birkaç örnek sunalım.